Bir kez olsun okuyalım!

Benim anlayışımla Kuran-ı Kerim en temelde insanlara, 

Allah’ın peygamberleri aracılığıyla gönderdiği mesajların çeşitli insanların para, güç, makam, şöhret hırslarından ötürü değiştirilerek halkların kandırıldığını, 

Dinlerin değiştirildiğini ve sonucunda o toplumlarda zalimliklerin ortaya çıktığını anlatıp, ardından Allah’ın yeni bir peygamberi vazifelendirip mesajı en berrak haliyle yeniden gönderdiğini, 

Her defasında mesajın o toplumun bozukluğundan istifade eden zalimlerin hoşuna gitmediğini, 

Mesajın taşıcılarıyla savaşa giriştiklerini, 

Sonunda muhakkak, zaman zaman peygamberleri bile öldürmeyi başarsalar dahi başlarına inanılmaz belaların gelmesiyle helak olduklarını, 

Bu hikayenin benzer formlarda farklı topluluklarda defalarca tekrarladığını, 

Çünkü para, güç, makam, şöhret arayanların ilk dini kullandıklarını/ya da sistemleri bozulmasın diye yalanlar olduklarını, 

İnsanların çoğunun da kendilerinin varoluş sebebinden bile bihaber oldukları için bunların safında olduklarını, en azından belki korkudan belki işlerine geldiklerindem onlara karşı ses çıkarmadan kulaklarını tıkadıklarını,

Bu kötü kölelik sisteminin dünyaya hakim olmaması için bu kısır döngünün kırılması gerektiğini, 

İnsanın bu dünyadaki asli vazifelerinden birinin “bu döngülerin yıkılmasında ve adalet üzerine yaşayarak/yaşatarak bir daha kurulamamasında aktif görev almak, gerekirse bu uğurda can almak/can vermek” olduğunu,

Bahsi geçen para, güç, makam, şöhret peşinde olanların böylesine ilahi bir projeye şeytanla olan münasebetlerinden ötürü karşı olduklarını, 

Bunların asla iman edemeyeceklerini, 

Bu duruma gelmelerinde nefislerini terbiye etmemelerinin en büyük pay sahibi olduğunu, 

Nefsini terbiye edemeyenin geçici dünya hayatı ve onun yalancı süsleri için şeytanın askerlerine dönüştüğünü, 

Bunları ya (herkesin kendi anladığı mesajı anlamak ve doğru adımları atmak için ilahi bir rehbere ihtiyaç olduğunu,

Bunun her şeyin yaratıcısı ve tek sahibi olan Allah’tan başkasının yönlendirmesi olamayacağını,

Bizzat bu Kitap’ın onun kelamı olduğunu ve rehberlik için yanımızda olduğunu, 

Bu kitabı “yaşayarak öğreten” Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu,

Bu toplumların başına gelen ve yukarıda geliş süreci tarif edilen musibetlerin makro planda tekrarlanmaması ve sonlandırılması için Kitab’ın ve dolayısıyla peygamberin iyi anlaşılması gerektiğini,

Bunca hikayeden ibret çıkarılması gerektiğini,

Aynı duruma düşmemek ve düşülen şartların işini kolaylaştırdığı şeytan’a oyuncak olup kötü bir dünya hayatından sonra sonsuz azab mekanı cehenneme atılmamak için Kitab’a ve Peygambere sarılınması gerektiğini,

Bu esnada da verdiği tüm nimetler için Allah’a şükredilmemesi gerektiğini, 

Böylesine zorlu bir sınavda kendisini koruması için Allah’tan koruma arz edilmesi gerektiğini,

Allah’ın yarattıkları üzerine ve Allah’ın Kitap’ta özellikle paylaştığı olaylar üzerine düşünüp Allah’ı tanımaya çalışmamız, 

O’na şükretmemiz, sadece O’na ibadet etmemiz, sadece O’ndan yardım dilememiz gerektiğini, 

Allah’ın varlığına, birliğine, her şeyin tek sahibi olduğuna, her şeye gücünün kadir olduğuna, her türlü noksandan münezzeh olduğuna inanmamız gerektiğini,

Bizden başka varlıklar da yarattığını (melekler,cinler), insanoğluna Peygamberleri aracılığıyla mesaj ilettiğini, 

Önceki mesajların değiştirilip tahrif edildiğine, bu Kitap’ın ise son kitap olduğuna ve Allah tarafından korunacağına inanmamız gerektiğini,

Fakat bunun “kimse bunu denemeyecektir” anlamına gelmediğini, “başaramayacaktır” anlamına geldiğini anlamamız gerektiğini,

Bu yüzden sürekli Kitap’ı okumamız ve ayetler üzerine düşünmemiz, onları iyi anlamamız gerektiğini,

Aksi takdirde diğer peygamberlerin getirdiği mesajları menfaatleri uğruna birilerinin değiştirmeye/manipüle çalıştığında onlarla başa çıkamayacağımızı ve kendimizi düşüncesiz, sadece atalarından öyle gördükleri/duydukları için öyle yaşayan toplumlar gibi kalabalıkların peşinden sürüklenebileceğimizi,

Ve tabi ki, İslam’dan önce gelen dinleri bozanların bizzat o dinlerin din adamları olduklarını 

İfade edip sosyal ve iktisadi hayatımızı düzenleyen kurallarla(emir/yasak) beraber Yaratıcı ile O’nun izni dahilinde kurulması muhtemel en uygun münasebetin nasıl ortaya geliştirileceğini ortaya koyuyor.

Tüm bunlarla beraber ilk emrin “OKU” oluşunu düşünmek de apayrı bir güzellik…

Ahirete ve sonsuz hayata inandığını ifade edip Müslüman olan bir insanın, o dinin kitabını okumaması yani Yaratıcısı olduğuna inandığı gücün mesajını bir kere merak edip açıp bakmaması açıklanabilir türde bir zeka ürünü faaliyeti değil. 

Yaratıcı’ya, Alemlerin Rabbi Allah’a ne denli büyük bir saygısızlık olduğunu da ayrıca siz düşünün…

Kuran’ı okumazsak Müslümanlar olarak düştüğümüz ve 4 asırdır debelendiğimiz bu çukurdan çıkma şansımız yok. 

Birlik olmamamızın asıl nedeni de bu zaten. Her İslam ülkesinde bir şekilde Müslümanlar’ın Kuran’ı kendi dillerinde okuması bir şekilde engelleniyor. 

Kuran’ın okuyalım diye indirildiği ayın hatırına. Bir kez olsun okuyalım. Ardından azıcık düşünelim…

(Not: Meşhur meallerle başlamak güzeldir. Zamanla sosyal medyada dine bakış açılarını beğendiğiniz kişilerin meallerini de okuma isteği başlıyor. Bunlardan hemen sonra da kelime kelime çeviri mealler aramaya başlıyor insan. Daha çok düşünüyor.

İşte bu düşünce çalışmaları da insanın Yaratıcısıyla O’nun izni dahilinde uygun bir şekilde münasebet kurabilmesi adına son derece önemli hale geliyor…)

Yorum bırakın