Sosyal medya yeni vergiler geleceğine dair haberlerle çalkalanıyor. Yeni vergiler gelsin ya da gelmesin fark etmez. Ülkemizde zaten yönetilemeyecek seviyeye gelmiş çok ciddi bir vergi sorunu var.
Vergiler ısrarla halktan tahsil edilirken firmalar ve sahipleri yan taraftan el sallayarak yollarına devam ediyorlar.
Toplanan verginin %68’i dolaylı vergilerden geliyor. %21’i ağırlıklı olarak çalışanların daha hesabından görmeden anında kesilen gelir vergilerinden, %11’i ise şirketlerden…
Dünyanın hiç bir gelişmiş ülkesinde böyle bir tabloyla karşılaşmamız mümkün değil.
Aldığı yatı, katı, arabayı, yazlığı vs. vergiden düşen, sürekli olarak ihracatta rekor kırıyoruz haberleri ile basına servis edilen bu firmalar neden gerçek vergilerini ödemiyor?
Ekonominin kötü hale gelmesinin sebebi vatandaşların alışverişleriyle oluşan enflasyon olarak gösteriliyor. Kredi kartları işaret edilip duruyor. Halbuki dolar bazında kredi kartları harcamaları ele alındığında sadece %5’lik artış var. Hasılı vatandaşın bir şey harcayabildiği yok…
Diğer yandan içme suyundan alınan ÖTV’nin yattan, yat yakıtından, pırlantadan alınmadığı bir vergi sisteminde yaşıyoruz. (Türkiye iç pazarında ortalama 5 milyar dolarlık pırlanta satışı olduğu düşünülüyor. Kayıtdışılık çok yüksek olduğundan net rakamlar ortada yok. %25 ÖTV uygulansa, 1,25 milyar dolar vergi getirir ve bugünkü konuştuğumuz meseleleri hiç konuşmayız.)
Vergi dosyalarının sadece %1’i denetime giriyor. Akıl almaz bir durum. Her iki yılda bir de af çıkıyor. Hasılı zenginler asla gerçek vergi borcunu ödemiyor. Borsaya kote gelir rekoru kıran firmalara çok çeşitli vergiden kaçınma şansı verilirken borsaya kote olmayanlardan 5 kuruş vergi zorla alınıyor.
Elbette bunun altında ülkenin eksik olan sermaye birikiminin toparlanması amacı var. Özal’dan beri hep ana amacın bu olduğu iddia ediliyor. Fakat iş öyle bir raddeye geldi ki artık ülkenin zenginleri bu birikimi farklı ülkelere taşıyorlar.
Her zaman olduğu gibi ihale yine halka kalıyor.
Gelgelelim vatandaştan bu vergiler talep edilirken kamu bütçesi rekor açıklar vermeye devam ediyor. Kamu bütçesi neden açık veriyor? Bu harcamaları kim kontrol ediyor? Bu harcamaların kalemleri hakkında kim hesap veriyor? Enflasyonun oluşmasına neden olan ana neden kamu harcamaları, bu harcamaları finanse etmek için alınan borçlar ve yine bu borçları ödemek için hiç durmadan basılan paralardır. (M2 para arzı 2023 başında 8,4 trilyon TL’ydi. 2024 Mayıs itibariyle 14,8 Trilyon). Yani aslında yönetilemeyen kamu bütçesinden oluşan enflasyon için biz neden bütçeye yebi vergilerle para taşıyoruz anlayamıyorum…

Gariban vatandaşın çıkıp bu duruma tepki koyması hem finanssal okuryazarlık seviyesi nim düşüklüğü nedeniyle hem de sesini duyuramayacağı için pek işe yarayacak bir aksiyon değil. Ne yazık ki STK’lardan da kimsenin beklentisi yok. Çoğu varlık sebebini çoktan unuttu. Ekonomistler sosyal medyada bas bas bağırıyor fakat etkileri yok. Olay iş dünyasının tepkisine kalıyor ki onların da neden seslerini çıkarmayacaklarını yukarıda zaten anlattım.
Demem o ki, merkez bankası para arzını artırmaya devam ettikçe, bu para basma gücüne güvenip devlet borçlandıkça, daha fazla harcamaya devam ettikçe, insanlar bu bütçeler neden aşılıyor, bu paralar nereye gidiyor demedikçe bu enflasyon mücadelesi bitmez arkadaşlar… Üstüne bir de enflasyonu neye göre hesap ettiği sorusuna bile cevap veremeyen bir TUİK varsa asla bitmez!

İşte merkez bankasının bağımsızlığı bu yüzden çok önemliydi. Fakat ekonomiye dair okuryazarlık seviyesi üniversite mezunları da dahil yerlerde olan, sağdan soldan duyduğu iki kelimeyle kendini spor, siyaset ve dinde olduğu gibi doğuştan otorite sanan insanımızın katkı ve destekleriyle buraya geldik. Acı sonuçlarına hep beraber kaylanıyoruz…









